Quantcast
Channel: Sinemaya Dair
Viewing all 357 articles
Browse latest View live

Katil (1953)

$
0
0

Director / Yönetmen:

Ömer Lütfi Akad

Screenplay / Senaryo:

Osman F. Seden

Cast / Kadro:

Ayhan Işık
Gülistan Güzey
Neriman Köksal
                                                                                       Turan Seyfioğlu
                                                                                       Necla Sertel
                                                                                       Zaruhi Değirmenci
                                                                                       Muazzez Arçay
                                                                                       Şevki Artun
                                                                                       Nubar Terziyan
                                                                                       Rıza Tüzün
                                                                                       Mualla Sürer
                                                                                       Hamdi Şarlıgil
                                                                                       Fikri Çöze
                                                                                       Sadettin Erbil
                                                                                       Kemal Tözem
                                                                                       Fadıl Garam
                                                                                       Erkan Baydemir

Subject / Konu:

Süleyman evinde öldürülür. Gün içersinde hakkını almak için Süleyman'ın evine giden ve onunla kavga eden elektrikçi Kemal, gece yarısı polis tarafından evinden alınıp tutuklanır. Mahkemede Süleyman'ın karısı Süheyla, hizmetçisi Fatma, şirketinin müdürü Muzaffer ve şirket çalışanları, Kemal'in aleyhinde şahitlik ederler. Kemal, 18 sene 3 ay hapse mahkum edilir. Kemal, cezasını çekmek üzere Sinop Cezaevi'ne gönderilir.
Süheyla, şirketin idaresini aşk yaşadığı Muzaffer'e bırakır.
Kemal'in karısı Nevin, çamaşır yıkayarak geçimini sağlamaya çalışır. Oğlu Turan trafik kazası geçirip kör kalır. İyileşebilmesi için pahalı bir ameliyat olması gerekmektedir.
Kemal, gazeteden Süheyla ile Muzaffer'in evlendiğini öğrenince esas katilin kim olduğunu farkına varır.
Fatma, erkek arkadaşı Hüsnü'ye asıl katilin Muzaffer olduğunu anlatır. Hüsnü, Muzaffer'den para sızdırabilmek için şantaj yapar. Muzaffer, kavgaya tutuştuğu Hüsnü'yü öldürür. Fatma'yı da kimseye bir şey anlatmaması için ölümle tehdit eder. Hüsnü'nün cesedini de denize atar.

Nevin, Turan'ın ameliyat parasını bulabilmek için kötü yola düşer. Nevin'in çalıştığı genelev, polis tarafından basılır. Nevin'e vesika verilir. Turan'ın ameliyatı için gerekli parayı biriktiren Nevin, düştüğü durumdan utandığı için Kemal'e öldüğüne dair bir mektup gönderir. Kemal, izin istemek için müdüre giderken fırsattan istifade edip kaçar. Sıkı polis denetiminden kurtulup İstanbul'a gitmeye uğraşır. Kaçak olarak yolculuk ettiği trende bir arkadaş edinir ve onunla yolculuğa devam eder. İstanbul'a ulaşan Kemal, ilk önce Turan'la görüşmek ister. Turan'la görüştükten sonra polisler tarafından yakalanıp müdüriyete götürülür. Müdüriyette polislerin kaçışından itibaren kendisini bilerek yakalamadığını ve yol arkadaşı Nuri'nin de aslında bir polis memuru olduğunu öğrenir. Polis, Kemal'den cinayeti işlediğinden şüphelendikleri Muzaffer'i konuşturmaya çalışmasını ister. Süheyla'nın evine giden Kemal, Muzaffer'le kavgaya tutuşur. Kavga esnasında Muzaffer'in silahı 2 kere patlar. İlk önce Fatma, sonra da Süheyla vurulur. Kemal, Muzaffer'i konuşturur. Fatma'da gerçekleri itiraf eder. Muzaffer, kendisini tutuklamaya gelen polislerin elinden sıyrılıp camdan atlar ve ölür. Suçsuzluğu anlaşılan Kemal beraat eder.
Kemal ve Turan, trenle yolculuğa çıkacakları sırada Nevin, uzaktan kendilerini izler. Turan, tesadüfen Nevin'i görür. Nevin, Turan'a artık kötü bir kadın olduğunu ve Kemal'den yaşadığını gizlemesini ister. Kemal ve Turan, trene binip giderler.

Comment / Yorum: 

Osman F. Seden’in senaryosunu yazıp yapımcılığını üstlendiği, Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği Katil, daha önce de “Kanun Namına” ve “İngiliz Kemal Lawrence’a Karşı” gibi ortak işlere imza atan ikilinin yine ses getiren bir yapımı olur. Başrollerde ikilinin favori oyuncuları Ayhan Işık ve Gülistan Güzey oynar. Ayrıca Neriman Köksal ve Turan Seyfioğlu gibi dönemin yükselen yıldızları da filmde rol alır. Filmin yardımcı yönetmenliğini Sırrı Gültekin ve Zeki Dinçsoy, görüntü yönetmenliğini Kriton İlyadis, kurgusunu Turgut Kuzu yapar. And Dilm Stüdyosu’nda çevrilen film, Ses Film Stüdyosu’nda seslendirilir.
Özellikle 1952 yapımı “Kanun Namına” filmiyle paralellikler taşıyan film, ileriki yıllarda çekilecek benzerleri için de bir önder olarak kabul edilebilir. Film, sürükleyici olmakla beraber senaryo da belirgin tutarsızlıklar var. Oyunculuklar vasatın üzerinde. Katil, özellikle Ömer Lütfi Akad ve Osman F. Seden sayesinde statiklikten çıkıp hareketlenmeye başlayan Türk sinemasının ilk örneklerinden biri olması nedeniyle izlenmeye değer bir yapım.

Imdb note: 6.2                               My note: 5.5


Ambush (2001)

$
0
0

Director / Yönetmen:

John Frankenheimer

Screenplay / Senaryo:

Andrew Kevin Walker

Cast / Kadro:

Clive Owen
Tomas Milian
Franklin Dennis Jones

Subject / Konu:

Şoför, müşterisiyle yolda giderken özel arabanın yanına bir minibüs yanaşır. Minibüsten arabaya doğru silahını doğrultan adam, şoföre işaret ettiği radyo frekansını açmasını söyler. Şoför, radyoyu açınca silahlı adam elindeki telsiz aracılığıyla şoförle konuşmaya başlar. Şoföre yolcusunun 2.000.000 dolar değerinde bir elmas taşıdığını söyler ve yolcuyu kendilerine teslim etmesi ister. 10'a kadar sayıp ateş etmeye başlayacağını söyler. Yolcu, şoföre elmasları yuttuğunu ve eğer kendisini silahlı adamlara teslim ederse; elmasları vücudunu keserek çıkartacaklarını söyler. Kendisini teslim etmemesi için şoföre yalvarır.
Şoför, sert bir manevrayla arabayı minibüsün arkasına geçirir. Silahlı adamlar, minibüsten arabaya ateş açmaya başlarlar. Şoför, ustaca manevralarla minibüsün önüne geçer. Önlerine yol çalışması nedeniyle kapatılmış bir yol çıkınca önce minibüsün arabaya çarptırıp minibüsün ön farlarını kırar. Sonra da çalışma nedeniyle kapatılmış orman yoluna girer. Büyük iş araçlarının arasından ustaca geçip farları kapatır. Arkadan hızla gelen minibüs, iş araçlarından birine çarparak havaya uçar.
Yolcusunu sağ salim gitmesi gereken yere götüren şoför, yolcuya elmasları sahiden yutup yutmadığını sorar. Yolcu, cevap vermez ve gülümseyip gider.

Comment / Yorum: 

2000 yılında satış gelirleri düşen B.M.W., yeni bir reklam stratejisi gütmeye karar verir. B.M.W. kullanıp maceralara atılan bir karakter üzerinden reklam kampanyası yürütmeye karar verilince David Fincher'ın şirketi Anonymous Content'le görüşülür. B.M.W., yaklaşık 1 saatlik bir film üzerinde dursa da; Fincher, 5 kısa filmden oluşacak ve 1 sezon sürecek bir seri için firmayı ikna eder. The Hire ana başlığıyla çekilen 5 kısa film, yaklaşık 15.000.000 dolar maliyetle çekilir. Filmler, reklam mantığıyla değil kısa film mantığıyla çekilir. Her filmi birbirinden önemli yönetmenler yönetir. Tüm filmlerde ana karakteri Clive Owen canlandırır. Ayrıca sürpriz isimler de projede boy gösterir. Filmleri yayınlamak için özel bir internet sitesi kurulur ve sıkı bir tanıtım kampanyası yapılır. John Frankenheimer'ın yönettiği ilk film Ambush, 26 Nisan 2001'de internet üzerinden yayınlanır. Büyük riskler alınarak girişilen proje, 2001 yılında B.M.W.'nin satışlarının %12,5 oranında artmasına ve firma tarihinde ilk kez 200.000'in üzerinde satışa ulaşılmasına neden olur.
Ambush, hızlı bir aksiyon olmasının yanında sıkı manevralarla iyi bir araba tanıtımı da olur.

Imdb note: 7                                 My note: 7.5

Chosen / Seçilmiş (2001)

$
0
0

Director / Yönetmen:

Ang Lee

Screenplay / Senaryo:

David Carter

Cast / Kadro:

Clive Owen
Mason Lee
Sonom Gualson
Brian Smyj
Jamie Harris
Jeff Jensen
Jarrod Bunch
Artie Malesci
Kevin Catucci
                                                               Losang Gyatso
                                                               Satoru 'Sat' Tsufura

Subject / Konu:

Şoför, geminin iskeleye yanaşmasını bekler. Gemiden Uzakdoğulu bir adam ve bir çocuk iner. Çocuk, şoföre bir kutu verir. Şoför kutuyu açmak üzereyken çocuk; "Sonrası için." der ve kutuyu daha sonra açmasını söyler. Şoför ve çocuk arabaya binerler. Araba hareket etmek üzereyken karşılarında 2 araba belirir. Şoför, hızla 2 arabanın arasından geçer. Çok geçmeden bir araba daha önlerine çıkar. Arkadan gelen 2 araba da peşlerine takılır. Arabalardan ateş edilmeye başlanır. Şoför, konteynerlerin arasına doğru sürer. Diğer arabalar, tarafından konteynerlerin arasına sıkıştırılırlar. Ateş açılmaya başlayınca şoför, arabayı geriye doğru sürer ve yolunu tıkayan arabaya hızlıca çarpıp onu geriye doğru sürükler. Diğer taraftan gelen araba, sürücünün sürüklediği arabayla çarpışıp durur.
Peşindeki araçlardan kurtulan şoför, sahilden hızla uzaklaşır ve çocuğu teslim edeceği eve gelir. Kendilerini karşılayan adam, çocuğu aceleyle evin üst katına çıkarmak ister. Çocuk, şoförün elini sıkıca tutar ve bırakmak istemez. Şoför, bir tuhaflık olduğunu fark eder. Adam, çocuğa bir hediyesi olduğunu söyler ve onu alıp üst kata doğru çıkar. Evin dışından içeriye bakan şoför, birkaç adamın elleri, ağızları bağlanmış şekilde yerde yattığını görür. Adam üst kata çıkardığı çocuğun ellerini bağlar. Enjektörle çocuğa doğru yaklaşırken çıka gelen şoför, adamı etkisiz hale getirir.
Arabasına binen şoför, çocuğun verdiği kutuyu açar. Kutunun içinden üzerinde Hulk'un resminin olduğu bir yara bandı çıkar. Şoför, bu sırada arabaya isabet etmiş kurşunlardan dolayı kulağının kanamakta olduğunu fark eder ve yara bandını kulağına yapıştırır.

Comment / Yorum: 

The Hire serisinin 2. filmi olan Chosen / Seçilmiş, Ang Lee tarafından yönetilir. Ang Lee, aksiyonun yanında komik ve mistik öğelerde kullanır. Film, 10 Mayıs 2001'de B.M.W.'nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır.
Şoförün arabadan inip eve girmesi, ana temadan yani arabadan uzaklaşılmasına dolayısıyla bir tezatlık oluşmasına neden olmuş. Bu da arabadan ziyade çocuk figürünü ön plana çıkarmış. Chosen, vasat olarak değerlendirilebilecek bir kısa film.

Imdb note: 6.9                                 My note: 5

The Follow / Takip (2001)

$
0
0

Director / Yönetmen:

Wong Kar Wai

Screenplay / Senaryo:

Andrew Kevin Walker

Cast / Kadro:

Clive Owen
Mickey Rourke
Adriana Lima
Forest Whitaker

Subject / Konu:

Şoför, bir arkadaşının ricasıyla bir iş alır. Arabasıyla ünlü bir film yıldızının karısını sağ arka tarafta birkaç araba geriden takip edecek, kadının kiminle görüşeceğini ve nereye gideceğini öğrenecektir. Çünkü film yıldızı adam, karısından şüphelenmektedir. Şoför, kadını takip eder. Arkadaşı, film yıldızının kendisiyle görüşmek istediğini söyler. Film yıldızı, kuşkularından ve karısını kaybetmek istemediğinden bahseder.
Ücretini alan şoför, film yıldızının karısını takip etmeyi sürdürür. Kadın, havaalanına gider. Brezilya'ya uçmaya hazırlanan kadının uçuşu ertelenince; kadın bu durumu telefonla annesine bildirir. Kadın, uçağın kalkış saatini beklemeye koyulur. Şoför de görevi icabı bekleyişini sürdürür.
Güneş gözlüğünü hiç çıkarmayan kadının gözü mosmordur. Şoför, arkadaşıyla buluşur. Aldığı ücreti geri verir. Kadını kaybettiğini ve bir daha asla kendisini aramamasını söyleyip gider. Şoför, bu işi alarak yanlış yaptığını kendi kendine itiraf eder.

Comment / Yorum: 

The Hire serisinin 3. filmi The Follow / Takip'te yönetmen koltuğuna bu kez Wong Kar Wai oturur. Film, 24 Mayıs 2001'de B.M.W.'nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır. Film, serinin önceki filmleriyle farklılıklar arz eder. İlk 2 filmde sadece Clive Owen ön plandayken bu kez Owen'ın yanında Mickey Rourke ve Forest Whitaker gibi Hollywood'un 2 önemli aktörü ve dünyaca ünlü model Adriana Lima'da arzı endam eder. İlk 2 filme nazaran aksiyon dozajının oldukça düşük olduğu filmde araba arka planda kalır. İlk 2 filmde görevini yerine getiren Şoför, bu filmde ise haksızlığa uğrayan ünlü adamın karısını takip işini kendi rızasıyla bırakır. Tüm bu farklılıklarda Wong Kar Wai'nin dokunuşları olduğu muhakkak.

Imdb note: 7.5                                 My note: 6

Star / Yıldız (2001)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Guy Ritchie

Screenplay / Senaryo:
Guy Ritchie
Joe Sweet

Cast / Kadro:
Clive Owen
Madonna
Michael Beattie
Toru Tanaka Jr.
Dteflon
Troy Aguayo
Woon Young Park


Subject / Konu:
Şoför, parlak mavi gözleri, elleri ve milyar dolarlık sesiyle dikkatini çeken Yıldız’dan bahseder.
Yıldız, 7 yıldır menajerliğini yapan Glen'i sürekli aşağılamaktadır. Çok sinirlenen Yıldız, otoparkta kendi arabasına binmekten vazgeçip başka birini beklemekte olan Şoför’ün arabasına biner ve sertçe kendisini götürmesini emreder. Yola çıktıklarında Yıldız, Şoför’ün yavaşlığından yakınır. Glen, Şoför’ü telefonla arar ve ona özgürlük tanır. Şoför bunun üzerine çılgınca kullandığı arabayla Yıldız’ı gideceği yere götürür. Araba içersinde sarsılıp afallayan Yıldız’ı arabadan kırmızı halıya fırlatır. Yıldız saçı başı dağılmış ve altına etmiş bir haldedir. Bunu gören gazeteciler Yıldız’ın fotoğraflarını çekmeye başlarlar.

Comment / Yorum:
The Hire serisinin 4. filmi olan Star, Guy Ritchie tarafından yönetilir. Clive Owen’a bu kez Guy Ritchie’nin bir dönem eşi olan ünlü şarkıcı Madonna eşlik eder. Madonna, filmde kaprisli bir yıldızı canlandırır. Star, 2001 yılının Haziran ayında B.M.W.’nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır. Film, serinin önceki filmlerinin aksine komedinin ve eğlencenin ön planda olduğu bir yapım olur. Blur grubunun “Song 2” isimli şarkısı filmde kullanılır.

Imdb note: 7.6                                 My note: 5

Powder Keg / Barut Fıçısı (2001)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Alejandro González Iñárritu

Screenplay / Senaryo:
Alejandro González Iñárritu
Guillermo Arriaga
David Carter

Story / Hikaye:
David Carter

Cast / Kadro:
Clive Owen
Stellan Skarsgård
Lois Smith


Subject / Konu:
Savaş Muhabiri, bir tarlanın ortasında yapılan toplu infazın fotoğraflarını çeker. Katiller, Savaş Muhabiri’ni fark ederler ve kaçarken arkasından ateş ederler. Savaş Muhabiri yaralanır. Şoför, yaralı haldeki Savaş Muhabiri’ni aracıyla alır. Etrafta asker kaynamaktadır. Şoför, Savaş Muhabiri’ni yakalanmadan sınırdan geçirmek zorundadır. Savaş Muhabiri, Şoför’e tam 15 savaşta yaşanan pislikleri gördüğünü söyler. Katliamı gördüğünü, resimler çektiğini ama kimseye yardım etmediğini günah çıkartırcasına anlatır.
Arkalarından gelmekte olan araç hızlanır ve önlerini kesmeye çalışır. Havadan da helikopterle takip edilirler. Şoför, Savaş Muhabiri’ne koltuğa yatmasını söyler. Karşı şeritten gelen araçlardan yararlanarak arkadaki araçla mesafelerini açar. Durumu ağırlaşan Savaş Muhabiri, fotoğraf makinesinden çıkardığı filmleri Şoför’e verir ve Times dergisinden John Blackburn'e ulaştırmasını ister. Künyesini de annesine vermesini söyler.
Araç, sınırda durdurulur. Şoför’e nereye gittiği sorulur. Şoför, Amerikan Büyükelçiliği adına yolculuk ettiklerini söyler. Bu sırada Savaş Muhabiri’nin fotoğraflarını çekmeye başlaması görevliyi sinirlendirir. Silahını çeker. Ateş edeceği sırada Şoför müdahale eder. Görevlinin silahından çıkan kurşun başka bir görevliye isabet eder. Şoför, önce araçla tarlaya dalar, sonra da sınırdan bariyeri parçalayarak geçer. Arkalarından ateş açılır. Sınırdan geçmelerine sevinen Şoför, arkasına döndüğünde Savaş Muhabiri’nin öldüğünü görür. Şoför, Savaş Muhabiri’nin son isteğini yerine getirmek için annesinin evine gider. Kör olduğunu anladığı kadına künyeyi teslim eder, oğlunun Pulitzer Ödülü kazandığını bildirir ve üzüntüsünü dile getirip gider.

Comment / Yorum:
The Hire serisinin 5. ve son filmi olarak planlanan, Powder Keg / Barut Fıçısı, Alejandro González Iñárritu tarafından yönetilir. Iñárritu, senaryo yazımına da dahil olur. Serinin en vurucu hikayesi olan Powder Keg’te Clive Owen’a Stellan Skarsgård eşlik eder. Film, 2001 yılının Haziran ayında B.M.W.’nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır. Powder Keg, serinin ana karakteri Şoför’ün başarısızlığa uğradığı tek film olur.
5 filmlik serinin büyük başarısı üzerine 2002 yılında 3 filmden oluşan serinin 2. sezonu çekilir.


Imdb note: 7.6                             My note: 8

Hostage / Rehine (2002)

$
0
0
Director / Yönetmen:
John Woo

Screenplay / Senaryo:
David Carter
Greg Hahn
Vincent Ngo

Cast / Kadro:
Clive Owen
Maury Chaykin
Kathryn Morris
Darius Mccrary
Gerry Becker
James Macdonald
Robert ‘Rock’ Galotti
Lyon Reese
                                                            Gina Briganti
                                                            Christopher Gilbertson
                                                            Shannon Holzer
                                                            James D. Dever

Subject/ Konu:
Şoför, yanında taşıdığı 5.088.040 doları Big Top Burger'ın genel müdürü Linde Delacroix'ı kaçıran Harry Baumgardner'ın söylediği eve getirir. Şoför, F.B.I.'ın kendisini takibinden haberdar olarak içeri girer. Harry, şoföre parayı kendisine göstermesini ve rakamı eline yazmasını ister. Şoför, Linda'yı görmek ister. Harry, telefonla arama yapar ve Şoför’e Linda'nın sesini dinletir. Telefonu kapattıktan sonra Şoför’den parayı mangala atıp yakmasını ister. Yaktırdığı paranın 2 yıllık ödenmemiş maaş, kar ortaklığı, ikramiyeler ve iş yemeklerine tekabül ettiğini söyler.
F.B.I., içeri baskın düzenler. Şoför durmalarını söyler. Harry, silahını kafasına dayar ve intihar eder. Şoför, paranın miktarının bir telefon numarası olduğunu anlar. Numarayı aradığında Linda, kendisine cevap verir ve bir arabanın bagajında olduğunu söyler. Şoför, arabasına atlayıp hızla sürer. Peşindeki polis arabasını atlatır. Linda'yla konuşmaya devam eder ve onun suya batmak üzere olan bir arabanın bagajında olduğunu anlar. F.B.I., peşindeki diğer polisleri atlatıp köprüye giden Şoför’e Linda'nın telefonunun çok yakınlarında sinyal verdiğini bildirir. Şoför, arabasıyla aşağıya iner. Batmak üzere olan arabayı görür. Suya atlayıp, bagajda kilitli olan Linda'yı karaya çıkartır ve suni teneffüs yapar.
Linda, Şoför’le birlikte komada olan Harry'yi görmek için hastaneye gider. Harry'nin durumunu sorduğu doktor, 1 gün bile yaşamasının mucize olduğunu söyler. Harry'nin odasına giden Linda, onun gözlerinin içine bakarak sadece seks yaptığını söyler. Harry ölür.

Comment / Yorum:
5 kısa filmden oluşan The Hire serisinin yayınlandığı yıl B.M.W.’nin satışları % 12,5 oranında artış gösterince firma, 3 filmden oluşan serinin 2. sezonunu çekmeye karar verir. Proje tasarımı için ilk sezon büyük iş çıkaran David Fincher’ın firması yerine Ridley Scott’ın firmasıyla çalışılır. Yaklaşık 10 milyon dolarlık bütçeyle çekilen filmlerde B.M.W.’nin yeni arabası z4 görücüye çıkartılır. 2. sezonunda büyük başarısı üzerine firmanın satışları %17,2 oranında artış gösterir ve B.M.W. tarihinde ilk kez Mercedes’in satış rakamlarını geçerek lüks araç sınıfında Lexus’un ardından 2. sıraya oturur.
2. sezonun ilk filmi olan Hostage’ın yönetmen koltuğuna John Woo oturur. Aksiyon dozajı oldukça yüksek olan film, 24 Ekim 2002 tarihinde B.M.W.’nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır. Filmin reklam mantığıyla çekilmediğinin en büyük kanıtı 2002’de Los Angeles Uluslararası Kısa Film Festivali’nde kazandığı “En İyi Kısa Aksiyon Film” ödülü olur. The Hire serisi, 2003’ün Ocak ayında 45.000.000 izlenme rakamına ulaşır. Seri, 2003 yılında Cannes Lions Uluslararası Reklam Festivali’nde büyük ödül olan “Titanium Lion” ödülüne layık görülür.
Film, aksiyon bakımından tatmin edici olsa da gözden kaçmayacak hatalara sahip. Film ayrıca Clive Owen’ın seride dublör kullandığı tek film olma özelliğini taşıyor.


Imdb note: 7.2                             My note: 5

Ticker / Kalp (2002)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Joe Carnahan

Screenplay / Senaryo:
Joe Carnahan

Story / Hikaye:
Joe Sweet

Cast / Kadro:
Clive Owen
Don Cheadle
F. Murray Abraham
Clifton Powell
Bruce A. Young
Jimmy Ortega
Eli Danker
                                                               Ofer Sarma
                                                               Amir Aboulela
                                                               Deron Cordero
                                                               Cario Cordero
                                                               Tynan Grierson
                                                               Sean Barry – Weske
                                                               Ben Bray
                                                               Dennis Haysbert
                                                               Ray Liotta
                                                               Robert Patrick

Subject / Konu:
Yanındaki çantayı yerine ulaştırmak zorunda olan adam, helikopter tarafından havadan taranan arabayı kullanan Şoför’e sürmeye devam etmesini, aksi takdirde hem kendisinin hem de onun öleceğini söyler. Şoför, arabayı köprünün üzerinde durdurur ve çantada ne olduğunu söylemezse sürmeye devam etmeyeceğini söyler. Yaralanmış olan ve çantayı sağ salim getirebilmek için bir dolu macera atlatmış olan adam, çantanın da isabet aldığını fark eder. Şoför, helikopter tekrar üzerlerine doğru gelirken arabayı çalıştırır. Çantanın isabet alan yerinden bir sıvı fışkırmaya başlar.
Şoför, tozu dumana karıştırıp helikopteri düşürmeyi başarır. Adama kalan benzinle 17 kilometre gidebileceğini ve kendisini gitmek istediği yere ulaştırabileceğini söyleyen Şoför, çantanın içinde ne olduğunu söylemesini şart koşar. Arabayı zamanında askeri üsse yetiştirir. Çantanın içinde yarım yüzyıldır ülkesinde barışı sağlamak için uğraşmış bir adama nakledilmek üzere getirilmiş bir kalp vardır. Adam kalp nakli yapılması için derhal ameliyata alınır.

Comment / Yorum:
The Hire serisinin 2. sezonunun 2. filmi olan Trick / Kalp’i Joe Sweet’in hikayesini senaryolaştıran Joe Carnahan yönetir. Clive Owen’a Trick’te Don Cheadle, F. Murray Abraham, Ray Liotta ve Robert Patrick gibi Hollywood’un önemli isimleri eşlik eder.
Film, 12 Kasım 2002’de B.M.W.’nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır. Filmin aksiyon dozajı oldukça yüksek. Görüntü kalitesi ve sürükleyiciliği de bir hayli iyi. Ancak bu tarz aksiyon filmlerinde karşımıza çıkan abartılmış bölümler, bu filmde de mevcut.


Imdb note: 7.6                             My note: 6

Beat The Devil / Şeytanı Yen (2002)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Tony Scott

Screenplay / Senaryo:
David Carter
Greg Hahn
Vincent Ngo

Cast / Kadro:
Clive Owen
Gary Oldman
James Brown
Danny Trejo
Tony Wilson
Marilyn Manson
Tomirae Brown
Judge Bradley

Subject / Konu:
Kasım 1954. James Brown bir gençken ruhunu şeytana satışını anımsar. Kasım 2002. Şoför’e şimdi ki aklım olsaydı der. Şoför, James Brown'un dediklerinden hiçbir şey anlamaz. Gidecekleri yere varırlar. İçeri alınırlar. Şeytan karşılarına çıkar. James Brown, Şeytan'a kendisini hatırlayıp hatırlamadığını sorduktan sonra kontratını tekrar görüşmek istediğini söyler. Şeytan, koltuğundan kalkar ve anlaşmalarının ruhuna karşılık ün ve servet olduğunu hatırlatır. İstediklerini verdiğini söyler. James Brown ise yaşlanma sürecini konuşmamış olduklarına değinir.
James Brown ve Şeytan bir iddiaya tutuşurlar. İddianın kazananı şafak vakti yapılacak araba yarışını kazanan olacaktır. Şoför, James Brown'un arabasını kullanacaktır. Şeytan'ın arabasını da yardımcısı kullanacaktır. Soluk soluğa devam eden yarış, Şeytan'ın arabasının geride kalıp hemzemin geçitte trenle çarpışıp havaya uçmasıyla sonuçlanır. James Brown, arabadan iner ve istediği gençliğe kavuşur.
Yaralanmış şekilde evinde oturan Şeytan'ın kapısı çalınır. Kapıdaki Marilyn Manson'dır ve gürültüden şikayet etmektedir.

Comment / Yorum:
The Hire serisinin 2. sezonunun 3.filmi olan Beat the Devil, aynı zamanda bu çok ses getiren serinin de son filmi olur. Filmi serinin 2. sezonunun arka planındaki isim olan Ridley Scott’ın yönetmen kardeşi Tony Scott yönetir. Film, 21 Kasım 2002 tarihinde B.M.W.’nin kısa filmlerini yayınlamak için açtığı siteden yayınlanır.
Beat the Devil, komedi öğeleri de içeren fantastik bir aksiyon olarak değerlendirilebilir. Clive Owen’a kendisini canlandıran müziğin dev ismi James Brown, şeytanı canlandıran Gary Oldman ve şeytanın yardımcısını oynayan Danny Trejo eşlik eder. Ayrıca Marilyn Manson’ı da filmin sonunda görebilmek mümkün.
Film, eğlencenin ön planda tutulduğu bir yapım olmuş. Yapım, oyunculukların dışında hiçbir açıdan vasatı aşamasa da eğlenceli bir film olmayı başardığı için amacına ulaşmış sayılabilir. The Hire serisinin B.M.W satışlarındaki ilk yıl %12,5’lik, 2. yıl % 17,2’lik artıştaki büyük katkısı düşünülecek olursa Beat the Devil’in de şirketin istediği başarıyı yakaladığı aşikar.


Imdb note: 7.3                             My note: 5.5

Lolita (1962)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Stanley Kubrick

Screenplay / Senaryo:
Vladimir Nabokov

Novel / Kitap:
Vladimir Nabokov (from “Lolita”)

Cast / Kadro:
James Mason
Shelley Winters
Sue Lyon
Gary Cockrell
Jerry Stovin
Diana Decker
Lois Maxwell
                                                           Cec Linder
                                                           Bill Grene
                                                           Shirley Douglas
                                                           Marianne Stone
                                                           Marion Mathie
                                                           James Dyrenforth
                                                           Maxine Holden
                                                           John Harrison
                                                           Colin Maitland
                                                           Terence Kilburn
                                                           C. Denier Warren
                                                           Roland Brand
                                                           Peter Sellers

Subject / Konu:
Humbert oldukça dağınık görünen bir eve girer ve aradığı Quilty’yi sarhoş şekilde bulur. Önce Dolores’i yani Lolita’yı tanıyıp tanımadığını sorar, sonra da bir mektup çıkarıp okumasını ister. Silahını çıkarır ve kendisini öldüreceğini söyler. Defalarca kurşun sıktığı Quilty’yi öldürür.
4 yıl önce. Profesör Humbert, bir üniversitenin daveti üzerine yaz tatilini geçirmek için Amerika’ya gider. Kalacak bir ev ararken dul bir kadın olan Charlotte ve kızı Lolita’nın yaşadığı evde kiracı olarak kalmaya karar verir. Charlotte, Humbert’tan hoşlanmaya başlar. Humbert’ın gözü ise genç Lolita’dadır.
Charlotte, pek iyi anlaşamadığı Lolita’yı kampa gönderir. Lolita’ya aşık olan Humbert, onu bir daha görme ihtimalini kaybetmemek için Charlotte’la evlenir. Charlotte, Humbert’ın bütün hislerini yazdığı günlüğünü okur ve Humbert’ın kendisini değil Lolita’yı sevdiğini öğrenir. Humbert, bu durumdan kurtulma fırsatı ararken Charlotte’a araba çarptığı haberi gelir. Humbert evin yakınındaki kaza alanına gidince Charlotte’un öldüğünü öğrenir.
Lolita’yı kaldığı kamptan alan Humbert, ona annesinin öldüğü yerine annesinin hastanede yattığını söyler. Geceyi geçirmek üzere otele giderler. Aynı odada kalırlar.
Yola çıktıklarında Humbert, Lolita’ya annesinin öldüğünü bildirmek zorunda kalır. Humbert, Lolita’ya kendisini asla bırakmayacağına dair söz verir.
Aradan 6 ay geçer. Humbert ders verirken; Lolila’ta iyi bir okula gider. Humbet, Lolita’yı oldukça kıskanmaktadır. Lolita’yı daha önceden de görüp ilgi duyan popüler yazar Quilty, Lolita’yı okul piyesinde başrolde oynatmak ister. Ama Humbert buna izin vermez. Bunun üzerine Quilty kendisini okul psikoloğu Dr. Zemph olarak tanıttığı Humbert’a Lolita’nın okul piyesinde başrol oynaması için tehditlerde bulunur ve istediğini almayı başarır. Lolita’nın kendisine yalanlar söylediğini farkeden Humbert, sinirlenip Lolita’yla kavga eder. Kavganın ardından Lolita, Humbert’ın okulu bırakıp kendisiyle gezip eğlenme teklifini kabul eder.
Humbert, yolculukları sırasında kendilerini bir arabanın takip ettiğini fark eder. Lolita’yı hastalandığı için hastaneye yatırır. Geceyarısı tuhaf bir telefon alınca Lolita’yı almak için hastaneye gider. Ama hastanede Lolita’nın taburcu edildiğini ve amcası tarafından alındığını söylerler.
Humbert’a daktiloyla bir mektup yazılır. Mektupta Lolita evlendiğini, bebeği olacağını, çok borçları olduğu için kendilerine bir çek göndermesini istemektedir.
Humbert, kendisine verilen adrese gider. Lolita’nın 1 yıl önce garsonken tanıştığı Dick’le evlendiğini öğrenir. Humbert, Lolita’ya kendisini hastaneden kimin çıkardığını sorar. Lolita, haftasonları buluştuğu, kendilerini takip eden, hastaneden çıkaran ve Dr. Zemph olarak kendisini tanıtan kişinin Quilty’nin ta kendisi olduğunu açıklar. Ona tutulduğunu, peşinden önce New Mexico, sonra Santa Fe’ye gittiğini, ancak tuhaf arkadaşlarının isteklerini yapmayıp sanat filminde oynamayınca kendisini kovduğunu anlatır. Lolita, Humbert’ın birlikte gitme teklifini kabul etmez. Humbert, yanında getirdiği paraları Lolita’ya verir ve ağlayarak gider.
Humbert oldukça dağınık görünen bir eve girer ve aradığı Quilty’yi sarhoş şekilde bulur. Humbert, hapishanede Quilty cinayetinden yargılanmayı beklerken kalp damarlarının tıkanması sonucu ölür.

Comment / Yorum:
Vladimir Nabokov’un çok ses getiren ve tartışılan aynı adlı kitabından senaryolaştırdığı Lolita, Stanley Kubrick tarafından yönetilir. Film, yaklaşık 2.000.000 dolara mal olur. Humbert isimli orta yaşlı bir adamın Lolita isimli 14 yaşındaki bir kıza aşık oluşunu, bu uğurda yaşadıklarını ve cinayet işleyecek duruma gelişini anlatan Lolita, aslında bir pedofili hikayesi olması sebebiyle rahatsız edici hatta sapıkça bulunmuş bir yapım. Yönetmen koltuğunda Stanley Kubrick’in oturması da bu yargıları kuvvetlendirir nitelikte.
Lolita rolü için oyuncu seçmelerine 800 kız katılır. Stanley Kubrick’in Lolita’yı oynaması için ilk tercihi olan Joey Heatherton, babası rolü müstehcen bulup izin vermediği için rolü oynayamaz. Bir diğer tercih olan Hayley Mills’te filmde oynayamayınca; rol, temel olarak göğüs boyutları yüzünden seçilen Sue Lyon’a gider. Humbert rolü için yönetmenin ve yapımcının ilk tercihi James Mason olur. Ancak daha sonra Marlon Brando, Cary Grant, Laurence Olivier, Peter Ustinov, David Niven, Noel Coward ve Errol Flynn gibi oyuncuların adları geçer. Noel Coward, rolü reddeder. Errol Flynn ise film çekimlerinden önce ölür. Nihayetinde ilk tercih olan James Mason’da karar kılınır. Peter Sellers, Quilty karakterini canlandırırken filmin yönetmeni Stanley Kubrick’i model alır.
James Mason, kusursuza yakın bir performans sergileyerek ne kadar yerinde bir seçim olduğunu gösterir. Aynı şeyleri genç kızların sevgilisi, karizmatik yazar Quilty’yi canlandıran Peter Sellers için söylemekse mümkün değil. Sellers, karizmatik bir karakter yaratmayı başaramadığı gibi abartıya kaçan tarzıyla rolü karikatürize etmiş.
Filmin tartışmalı senaryosu, Vladimir Nabokov’a “En İyi Senaryo” dalında Oscar adaylığı getirir. Ama ödülü kazanmayı başaramaz.
Lolita, sansasyonel ve sürükleyici bir film. Tutarsız gelebilecek kısımları olsa da; Stanley Kubrick’in filmografisinin önemli filmlerinden biri. Uzun sayılabilecek süresine karşın dinamizmini korumayı başardığı için sıkılmadan seyredilebilir.


Imdb note: 7.7                               My note: 7

The Lift / Asansör (1972)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Robert Zemeckis

Screenplay / Senaryo:
Robert Zemeckis

Cast / Kadro:
Michael Fuller

Subject / Konu:
Sabah 8’de saati çalıp uyanan adam, traş makinesiyle traş olur. Giyinip ayakkabı temizleme makinesinde ayakkabılarını parlatır. Asansöre binip binanın giriş katına iner ve iş yerine gider.
İş yerinde elektronik daktilosunun başında çalışmaya başlar. Öğle arasında yanında getirdiği sandviçini yer. Akşam eve döndüğünde bir süre asansörde mahsur kalır.
Ertesi sabah saat 8’de saati çalar. Traş makinesiyle traş olur. Çeşitli makineler yardımıyla kahvaltısını hazırlayıp yer. Evden çıkıp asansörü çağırır. Ancak asansör önce üst kata, sonra da alt kata doğru hareketlenir. Adam alt kata koşarak asansörü yakalar.
İşten eve dönen adam, yine yakalayamadığı asansörün peşinden koşar. Merdivenlerde fenalaşan adam, yere yığılır. Adamın cesedi sedyeye konup asansöre bindirilir.

Comment / Yorum:
Usta yönetmen Robert Zemeckis’in University of Southern California Division of Cinema’da
henüz 21 yaşında bir öğrenciyken senaryosunu yazıp yönettiği ilk film olan The Lift / Asansör isimli kısa film, makineleşen hayatın insan hayatını nasıl bir rutine bağladığını ve herhangi bir aksaklıkla bu rutin bozulduğunda bir robot gibi yaşamaya alışan insanların hayatlarının durduğuna işaret etmekte.
Filmle ilgili ilginç bir detay filmin kurgusunu yapan ancak hakkında bilgi sahibi olmadığımız Mustafa R. Gürsel. Robert Zemeckis’in 2. filmi olan – yine bir kısa film – 1973 yapımı “A Field of Honor” isimli filmin de kurgucusu olarak gözüken Mustafa R. Gürsel, sonra bir daha ortalarda görünmemiş.
Mesaj kaygısı da olması, bir ilk film için – üstelik bir kısa film için – yönetmenin daha başlangıcından ne kadar iddialı olduğunu ortaya koyuyor.


Imdb note: 6                                 My note: 7

The Outsiders / Sokaktakiler / Dışlanmışlar (1983)

$
0
0

Director / Yönetmen:
Francis Ford Coppola

Screenplay / Senaryo:
Kathleen Knutsen Rowell

Novel / Kitap:
S. E. Hinton (from “The Outsiders / Sokaktakiler”)

Cast / Kadro:
Matt Dillon
Ralph Macchio
C. Thomas Howell
Patrick Swayze
Rob Lowe
Emilio Estevez
                                                        Tom Cruise
                                                        Glenn Withrow
                                                        Diane Lane
                                                        Leif Garrett
                                                        Darren Dalton
                                                        Michelle Meyrink
                                                        Gailard Sartain
                                                        Tom Waits
                                                        William Smith
                                                        Sofia Coppola
                                                        Tom Hillman
                                                        Hugh Walkinshaw
                                                        Susan Eloise Hinton


Subject / Konu:
14 yaşındaki Ponny, yolda yürürken çetesinin kavgalı olduğu çetenin elemanları tarafından kovalanır. Ponny’yi tartaklayıp boynunda bıçakla kesik açan elemanlar, kaçarak giderler.
Ponny, hapisten yeni çıkan Dal, ödlek bir çocuk olan ve düşman çeteden dayak yemiş 16 yaşındaki Johnny ile beraber açık hava sinemasına gider. Dal, diğer çeteden olan Cherry isimli kıza musallat olur. Fakat Cherry, Dal’i tersleyince Dal gider. Cherry, Ponny ile tanışır ve aynı liseye gittiklerini öğrenir.
Annesi ve babası öldüğünden beri ağabeyi Darrel’la iyi geçinemeyen Ponny, dışarıda uyuya kalıp eve geç dönünce Darrel’la tartışır. Darrel kendisine vurunca evden çıkıp arsadaki Johnny’nin yanına gelir. Parka gittiklerinde “Sosyetikler” diye adlandırdıkları düşman çeteden birileri arabayla gelir. Kendilerine ters cevap veren Ponny’yi havuza daldırıp çıkarırlar. Kendisine dayak atan kişiyi karşısında gören Johnny, bıçağını çıkarıp onu öldürür.
Ponny ve Johnny, kendilerine geldiklerinde Dal’in yanına gidip yardım isterler. Dal, Johnny’ye bir silah ve 50 dolar verir. Onlara yanlarına 1 haftalık yiyecek alıp, trene atlayıp söylediği terk edilmiş kiliseye gitmelerini ve sular duruluncaya kadar saklanmalarını tembihler. Ponny ve Johnny kiliseye vardıktan sonra birbirlerinin saçlarını keserler ve Ponny’nin saç rengini oksijenli su ile değiştirirler.
Dal, birkaç gün sonra bir arabayla gelip onları alır. Cherry’nin lehlerinde şahitlik edeceğini ve Sosyetikler’in o gece sarhoş olduklarını söyleyeceğini öğrenirler. Johnny, teslim olmaya karar verince kasabaya dönmek üzere yola çıkarlar. Yolda yanmakta olan bir kilise görürler ve içeride küçük çocukların kaldığını öğrenirler. Ponny, çocukları kurtarmak için yanan kiliseye dalar. Johnny ve Dal’de Ponny’nin arkasından gitmek zorunda kalırlar. Çocukları kurtarırlar. Dal ve Johnny bir süre kiliseden çıkamazlar ve dumandan zehirlenirler. Hastaneye kaldırılırlar. Ponny’nin ağabeyleri Darrel ve Soda, hastaneye gelirler ve onu alıp eve götürürler. Dal ve vücudunda yanıklar olan ve belkemiği kırılan Johnny ise hastanede kalır.
Ponny, Johnny ve Dal’in resimleri gazetede yayınlanır ve bir nevi kahraman olurlar. Ponny, gece kendi çetesi “Yağlılar” ile Sosyetikler’in kavga edeceğini duyar. Sosyetikler’den Randy, Ponny’yle konuşmak ister. Kavganın kimseye bir yarar getirmeyeceğini konuşurlar.
Arkadaşıyla birlikte hastaneye giden Ponny, Johnny’nin perişan durumunu görür ve artık büyük olasılıkla yürüyemeyeceğini öğrenir. Dal ise iyileşmiş gibi görümektedir.
Gece olur ve kavga vakti gelip çatar. Dal’de son anda kavgaya katılır. Kavgayı Yağlılar kazanır. Sosyetikler kaçarak giderler.
Ponny ve Dal, kavganın ardından hastaneye Johnny’yi görmeye giderler. Johnny, kavgaların anlamsız olduğunu söyledikten sonra ölür. Ponny eve döner. Çılgına dönen Dal ise bir marketi soyar. Dal, Darrel’ı arar. Peşinde polislerin olduğunu söyler ve yardım ister. Parkta buluşmak üzere sözleşirler. Dal, karşısına çıkan polislere teslim olmaz ve vurularak ölür.
Dava görülmeye başlanır. Ponny, Johnny’nin nasıl cinayet işlemek zorunda kaldığını anlatır. Cherry, söz verdiği gibi lehta tanıklık yapınca Ponny’nin olayda bir suçu olmadığına karar verilir. Ponny, Soda ve Darrel artık tartışmadan hayatlarını devam ettirmeye karar verirler.

Yorum:
Francis Ford Coppola, Kathleen Knutsen Rowell’ın Susan Eloise Hinton’ın henüz 16 yaşındayken hikayesini yazdığı bir gençlik ve suç romanı olan The Outsiders / Sokaktakiler ya da bilinen diğer adıyla Dışlanmışlar’dan senaryosunu uyarladığı aynı adlı filmi yönetir. Coppola, 1983 yılında The Outsider’ın yanısıra Susan Eloise Hinton’ın bir diğer romanı “Rumble Fish / Siyam Balığı”nı da sinemaya uyarlar. The Outsiders, belli ölçülerde başarıya ulaşsa da Rumble Fish’in gölgesinde kalır. Yaklaşık 10.000.000 dolara mal olan film, sadece Amerika genelinde 25.600.000 dolar hasılat elde eder.
Rumble Fish’te başrollerden ikisini canlandıran Matt Dillon ve Diane Lane, bu filmde de önemli rollerde oynarlar. Matt Dillon, Francis Ford Coppola oyuncu seçmelerinden kendisini erkenden gönderince seçilemediğini sansa da Coppola o yıl çektiği 2 filmde de Dillon’ı başrollerde oynatır. Coppola, Matt Dillon’dan Dal karakterinin nasıl bir karakter olduğunu anlayabilmesi için bir geceyi nezarethanede geçirmesini ister. Coppola, oyuncu seçmelerine katılan Mickey Rourke’u Rumble Fish’te oynatmaya karar verir ve bu tercihiyle başarılı olur. Dennis Quaid, 1983 yapımı “The Right Stuff / Boşluktaki Kahramanlar” filminde oynayabilmek için The Outsiders’ta oynamaktan vazgeçer. Yönetmenin yeğeni olan Nicolas Cage, oyuncu seçmelerine katılır. Ancak filmin oyuncu kadrosuna seçilemez. Filmin başrolünü oynayan C. Thomas Howell haricindeki hemen hemen bütün genç oyuncuların ileriki yıllarda birer yıldıza dönüşmüş olması da oyuncu seçimlerinin ne kadar iyi yapıldığının bir göstergesi.
The Outsiders, bir gençlik filmi olarak anılsa da aslında birçok türün harmanlandığı bir yapım. Suç, komedi ve aile filmi özellikleri de taşımakta. Film, her ne kadar Francis Ford Coppola’nın filmografisinin bilinen ve öne çıkan yapımlarından biri olmasa da başarılı bir film olarak değerlendirilebilir.


Imdb note: 7.1                             My note: 7

Yume / Dreams / Düşler (1990)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Akira Kurosawa
Ishirô  Honda

Screenplay / Senaryo:
Akira Kurosawa

Cast / Kadro:
Akira Terao
Mitsuko Baishô
Toshie Negishi
Mieko Harada
Mitsunori Isaki
Toshihiko Nakano
Yoshitakata Zushi
Hisashi Igawa
Chôsuke Ikariya
                                                             ChishûRyû
                                                             Masayuki Yui
                                                             Tessho Yamashita
                                                             Misato Tate
                                                             Catherine Cadou
                                                             Mieko Suzuki
                                                             Mugita Endo
                                                             Ryûjirô Oki
                                                             Masaru Sakurai
                                                             Masaaki Sasaki
                                                             Keiki Takenouchi
                                                             Kento Toriki
                                                             ShûNakajima
                                                             Tokuju Masuda
                                                             Masuo Amada
                                                             Sakae Kimura
                                                             Martin Scorsese

Subject / Konu:
Bir rüya gördüm. Yağmurun Arkasından Gelen Işık:
Küçük çocuk evin kapısından çıktığında hava güneşli olmasına karşın şiddetli bir yağmur başlar. Annesinin dışarıda kalırsa tilkileri görebileceğini söyleyip eve çağırdığı çocuk, ormana gider. Sisler arasından garip kıyafetleri ve tuhaf yürüyüşleriyle gelen tilkileri görür. Bir süre onları izledikten sonra eve döner. Annesi görmemesi gereken birşeyi gördüğü için kendisini içeri alamayacağını söyler. Kızgın bir tilkinin gelip bir bıçak bıraktığını ve kendisini öldürmesi gerektiğini söylediğini anlatır. Gidip gökkuşağının altında yaşayan tilkilerden af dilemesini ister.

Başka bir rüya. Şeftali Bahçesi:
Ablasının ve arkadaşlarının yanına giden çocuk, 6 kişi olduklarının ve aralarından birinin eksik olduğunu ısrarla söylese de; ablası 5 kişi olduklarını söyleyip kardeşini yanlarından gönderir. Bahsettiği 6. kişiyi gören çocuk, kızın peşinden ormana doğru gider. Karşısına çıkan oyuncak bebekler, çocuğa bir daha evine gelmeyeceklerini, çünkü ailesinin bahçedeki şeftali ağaçlarını kestiğini söyler. Çocuk, kesilen ağaçlar için gözyaşı dökünce oyuncak bebekler onun için çiçek açış gösterisi yaparlar. Gösteri bittiğinde bütün ağaçlar çiçek açmıştır. Takip ettiği kızı gören çocuk, bütün ağaçların kesildiğini ve takip ettiği kızın ise geriye kalıp çiçek açmış bir fidan olduğunu görür.

Başka bir rüya. Tipi:
Soğuktan donmak üzere olan 4 dağcı, yollarına devam etmeye çalışırlar. Hava kararır ve kar fırtınası bastırır. Dağcılardan biri yollarına devam etmek istese de; diğerleri ona karşı çıkar. Arkadaşları uykuya yenik düşüp donan son dağcı da uykuya dalar. Birden çıkagelen bir kadın üzerini örter. Tipinin ardından kendine gelen dağcı, karlar altında kalan arkadaşlarını çıkarır. Güneş açar ve hava aydınlanır. Kamplarının sadece birkaç metre ileride olduğunu görüp kampa doğru giderler.

Başka bir rüya: Tünel
Bir tünele doğru yürümekte olan adam, köpek sesiyle irkilir. Yanına gelen sırtında bombalar asılı olan köpek durmadan havlamaktadır. Adam korksa da tünelde yürümeye başlar. Tünelden çıktığında arkasından birisinin geldiğini farkeder. Arkasından gelen bir çatışmada ölen komutasındaki erlerden Noguchi’dir. Nogichi, gerçekten ölüp ölmediğini sorar. Komutanı Noguchi’ye nasıl öldüğünü anlatır. Noguchi, tekrar tünele doğru gider. Tünelden şiddetli ayak sesleri gelir. Tamamı ölmüş olan 3. Müfreze, komutanın önünde selam durur. Komutan, askerlere kendisi tarafından ölüme gönderildiklerini söyler. Tek sağ kalan kişinin kendisi olduğunu da ekler. Komutan, 3. Müfreze’ye geriye dönmeleri komutunu verip onları tekrar tünele gönderir. Komutan, vicdan azabıyla yere çöktüğünde köpek yine çıkagelir ve havlamaya başlar.

Başka bir rüya. Kargalar:
Adam, Van Gogh tablolarını dikkatle inceler. Adam, önünde durduğu köprüden at arabasının geçtiği ve kadınların derenin başında çamaşır yıkadığı tablonun içinde yürümeye başlar. Kadınlara Van Gogh’un evini sorar. Kadınların tarif ettiği yoldan gidip Van Gogh’u bulur. Van Gogh, adama nasıl çalıştığını anlatır. Kendi portesini çizerken kulağını düzgün çizemediği için kulağını kesip attığını söyler. Van Gogh, vakit kaybedemeyeceğini söyleyip gider. Adam, Van Gogh tablolarından geçerek yoluna devam eder. Van Gogh’u tekrar gördüğünde kargalar uçuşmaya başlar. Adam, kendisini Van Gogh’un Kargalar tablosunu izlerken bulur.

Başka bir rüya. Kızıl Fuji Dağı:
Fuji Yanardağı faaliyete geçer ve insanlar kaçışmaya başlar. Nükleer Enerji tesisinde de patlama olur. 6 atom reaktörü patlar. Fuji ve gökyüzü kızıla keser. Tüm insanlar okyanusun dibini boylar. Geriye sadece 2 adam, 1 kadın ve kadının 2 çocuğu kalır. Radyasyonun nasıl öldüreceğini anlatan adamlardan biri kendisini okyanusa atar.

Başka bir rüya. Ağlayan İblis:
Çorak yollarda yürüyen adam, arkasından birisinin geldiğini farkeder. Yanına gidince peşinden gelenin bir zamanlar insan olan İblis olduğunu anlar. İblis, nükleer bombaların ve füzelerin ortalığı çöle çevirdiğini, radyasyonun insanları ve doğayı nasıl bir mutasyona uğrattığını anlatır. Diğer iblislerin nasıl acılar çektiğini gösterir. İblis, adamı kovalamaya başlar.

Başka bir rüya. Su Değirmeni Köyü:
Su değirmenleriyle dolu bir köye gelen adam, köyde elektrik olmadığını farkeder. Yaşlı bir adamın yanına gidip bunun nedenini sorar. Yaşlı adam, elektriğe ya da yakıta ihtiyaç duymadıklarını, her şeyi doğal kaynaklarla hallettiklerini söyler. Adam, köylülerin hepsinin uzun ömürlü ve sağlıklı olduğunu görür. Ölenler için yas tutulmadığını, aksine kutlama yapıldığını öğrenir. Bir cenaze merasimini hayranlıkla seyreder.

Comment / Yorum:
Akira Kurosawa’nın son döneminin ürünlerinden biri olan (sondan 3. filmi) Dreams / Yume / Düşler, 8 bölümden oluşan birbirinden bağımsız rüyaların anlatıldığı, ancak ortak bir mesajın verildiği bir yapım olur. Filmde nükleer enerjiyi eleştirdiği için Japonya’daki yapımcılardan beklediği finansal desteği göremeyen Akira Kurosawa, filmin senaryosunu Steven Spielberg’e gönderir. Senaryoyu beğenen Spielberg, yapımcı Warner Bros’la anlaşılmasında yardımcı olur. Filmin senaryosunu da yazan Akira Kurosawa, filmi Ishirô Honda’yla birlikte yönetir. Yaklaşık 12.000.000 dolara mal olan film, Amerika genelinde 1.963.207 dolar hasılat elde edebilir.
Filmin ana mesajı, nükleer enerjinin insanlığın geleceğinin katili olacağı olur. Yine de filmi incelerken bölüm bölüm ele almak daha doğru olur. İlk bölüm Yağmurun Arkasından Gelen Işık ve 2. bölüm Şeftali Bahçesi’nde çocuk ana karakter ve masalsı bir anlatım tercih edilir. 3. bölüm Tipi’de insanın doğayla mücadelesine değinilir. 4. bölüm Tünel’de savaşın gereksizliği ve vicdan azabı işlenir. 5. bölüm Kargalar’da ünlü yönetmen Martin Scorsese’nin canlandırdığı usta ressam Vincent Van Gogh’un tablolarında fantastik bir yolculuğa çıkılır. 6. bölüm Kızıl Fuji Dağı ve 7. bölüm Ağlayan İblis’te nükler enerjinin insanlığın sonunu getireceğine dair projeksiyon yapılır. Son bölüm Su Değirmeni Köyü’nde ise insanlığın kurtuluşunun ve uzun, sağlıklı bir hayatın doğal yaşamdan geçtiği vurgusu yapılır. Son 3 bölümün bir bütünlük sağladığı söylenebilir. Buna karşın ilk 5 bölümde aynı durum geçerli değil ve anlam bütünlüğü yok.
Film, “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında Altın Küre’ye aday gösterilir. Fakat ödülü kazanamaz. Mesaj kaygısı olması ve görüntü kalitesi, filmin öne çıkan tarafları. Özellikle Kargalar, Kızıl Fuji Dağı ve Su Değirmeni Köyü izlenmesi gereken bölümler. Dreams / Yume, her ne kadar usta yönetmen Akira Kurosawa’nın başyapıtlarından biri olmasa da; yönetmenin ustalığından izler taşıyan ve seyre değer bir yapım.


Imdb note: 7.6                               My note: 5.5

Salinui Chueok / Memories of Murder / Cinayet Günlüğü (2003)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Bong Joon – Ho

Screenplay / Senaryo:
Bong Joon – Ho
Kim Kwang – Rim
Sung Bo Shim

Cast / Kadro:
Song Kan – Ho
Kim Sang – Kyung
Kim Roe – Ha
Song Jae – Ho
Byeon Hie – Bong
Ko Seo – Hie
Park No – Shik
Park Hae – Il
                                                            Choi Jong – Ryol
                                                            Jeon Mi – Seon
                                                            Jeong In – Seon
                                                            Kim Ha – Kyeong
                                                            Lee Jae – Eung
                                                            Seo Young – Hwa
                                                            Sung Ji – Ru

Subject / Konu:
Dedektif Park ve yardımcısı, bir tarladaki olukta elleri bağlı şekilde bulunan çıplak kadın cesedini incelerler. Park, bu tecavüz ve cinayet olayını soruşturmaya başlar. Olayın diğer kadın cinayetiyle bağlantısı olduğuna inanırlar. Şüpheliler soruşturulur ve resimleri çekilir. Olay yeri kapatılamadığı için çevrede dolaşan köylüler, ayak izi gibi ipuçlarını yok eder.
Park’ın kız arkadaşından cinayete dair duydukları harekete geçmesini sağlar. Kwang Ho isimli özürlü gencin cinayetten önce öldürülen kız Hyang Sook’un peşinden gittiğini öğrenir ve sorgular.
Köye olayı soruşturmak için gönüllü gelen dedektif Seo’yu bir yanlış anlaşılma sonucu tecavüzcü sanan Park, dedektifi hırpalayıp tutukladıktan sonra gerçeği farkına varır.
Park, cinayeti işlediğini düşündüğü Kwang Ho’ya suçu itiraf ettirmeye çalışır. Kwang Ho, Park’ın söylediklerini tekrar ederek Hyang Sook’un nasıl öldürüldüğünü anlatır. Park, Kwang Ho’nun söylediklerini kasete kayıt eder.
Park’ın tuhaf yöntemlerini benimseyen Seo, olayı kendisi incelemeye başlar. Park,  Kwang Ho’ya suçu işlediğini kabul ettiremeyince Kwang Ho serbest bırakılır. Seo, başından beri Kwang Ho’nun suçlu olduğuna inanmamaktadır.
Olay medyaya da rastlayınca araştırmanın başına geçmesi için bir müfettiş atanır. Seo, 2 cinayetinde yağmurlu gecelerde işlendiğine ve 2 kadınında kırmızı elbise giydiğini söyler. Kasabadaki kayıp kızlardan birinin de en son kırmızı elbiseyle görüldüğüne ve kaybolduğu gün havanın yağmurlu olduğuna dikkat çeker ve bu kızında öldürüldüğünü düşündüğünü söyler. Cesedin olabileceği olası yerleri araştırmak için müfettişten 2 bölük polis ister. Çok geçmeden cesedi bulur.
İlk yağmurlu gecede katili yakalayabilmek için harekete geçirilir. Bir bayan memur kırmızı elbiseyle yağmurda dolaşır. Ancak katil, başka bir kadını öldürür ve geride yağmurdan bozulmuş ayak izlerinden başka da bir kanıt bırakmaz.
Memur Kwon, dinlediği bir radyoda cinayet günleri hep aynı şarkının istendiğini tespit eder ve durumu müfettiş, Seo ve Park’a bildirir.
Gece tuhaf bir şekilde kadın iç çamaşırlarıyla mastürbasyon yapan bir adama rastlarlar. Kaçan adamın peşine düşerler ve nihayetinde yakalarlar. Adamın, hasta karısına ve çocuklarına bakan ve çevresince çok sevilen biri olduğu anlaşılır. Amacının çocuklarının olmadığı bir yerde mastürbasyon yapmak olduğunu ve korktuğu için kaçtığını öğrenirler. Park, işkence ve kötü muameleyle adama tecavüz suçlarını itiraf ettirmeye kalkışır.
Seo, öğrenciler arasında dolaşan bir söylenti üzerine okul tuvaletlerini kontrol etmeye gider. Tuvalette rastladığı öğretmen, söylentilerden haberdar olduğunu söyler ve bu olayla ilgili tepede yaşayan ağlayan kadından bahseder. Seo, kadını bulur. Ancak kadın çok ürkek olduğu için Seo ile değil bir bayan memurla görüşüp soruları cevaplar. Kadın, katilin diğer cinayetlerde yaptıklarını kendisine de yaptığını, ancak bir şekilde hayatta kaldığını anlatır. Korkudan katilin yüzüne bakamadığını, ellerinin ise bir kadın kadar narin olduğunu söyler.
Anlaşamayan Seo ile Park, kavga ettikleri sırada radyoda katilin istek yaptığı şarkının yine çaldığını fark ederler. Seo dışarıya bakar ve yağmur yağdığını görür. Hemen harekete geçseler de destek için çağıracakları askerlerin başka bir yere gönderildiğini öğrenirler. Ve katil bir cinayet daha işler. Bu sefer cesedin vajinasından 9 parça çıkar.
Radyodan şarkı isteğinde bulunan kişinin adresine ulaşan Seo ve Park, harekete geçerler. Evinde bulamadıkları Hyun – Gyu isimli adamı çalıştığı fabrikada tutuklarlar. Sorguda oldukça soğukkanlı davranan Hyun – Gyu suçu kabul etmez. Hyun – Gyu’nun suçlu olduğuna inanan ama kanıta ihtiyaç duyan Seo, Kwang Ho’nun söylediklerini hatırlar. Çünkü Kwang Ho, kaset kaydında Park’ın söylettiklerinin dışında da şeyler söylemiş ve kurbanların boğulma şekillerini anlatmıştır. Kaseti tekrar dinleyen Seo ve Park, Kwang Ho’nun görgü tanığı olduğunu anlar. Kwang Ho’yu bulup olayı görüp görmediğini sorarlar. Kwang Ho, olayı ve katili gördüğünü söyler. Hyun – Gyu’nun fotoğrafı kendisine gösterilip katil olup olmadığı sorulduğunda cevap vermeyen ve tren raylarına kaçan Kwang Ho, tren tarafından ezilip ölür.
Son cesedin elbiselerinin üzerinde sperm bulunur. Ancak Güney Kore’de spermden elde edilecek DNA’nın Hyun – Gyu’ndan alınacak DNA örnekleriyle karşılaştırmasını yapacak teknoloji olmadığı için örnekler Amerika’ya gönderilir ve sonuçları beklemeye başlanır. Bu sırada Hyun – Gyu’da 24 saat gözem altında tutulur.
Bir gece Hyun – Gyu’nun evinin önünde bekleyen Seo, uyuya kalır. Kendisine geldiğinde  Hyun – Gyu’nun bir otobüse binip gittiğini görür. Ertesi sabah bir kzı öğrencinin cesedi bulunur. Cesedin vajinasından bir kalem ve kaşık çıkar. Öfkeden deliye dönen Seo, Hyun – Gyu’yu bulup kuytu bir yere götürüp dövmeye başlar. Bu sırada Park, Amerika’dan gelen sonuçlarla Seo’nun yanına gelir. Seo sonuçlara bakar ve Hyun – Gyu’nun DNA’sıyla katilin DNA’sının tutmadığını görür. Seo, sonuçlara karşın katil olduğuna inandığı Hyun – Gyu’yu öldürmeye çalışır. Ama Park, Seo’yu engeller.
Yıllar sonra polisliği bırakıp bir satıcı olan Park, yolu cinayetlerden birinin yakınından geçince arabayı durdurup bir ceset bulduğu oluğa gider ve oluğun içine bakar. Bu sırada yanına gelen küçük bir kız, oluğa bakan başka bir adam gördüğünü ve bu adamın daha önce yaptığı bir şeyi hatırlayıp oluğa baktığını söylediğini anlatır. Park, kıza adamın nasıl biri olduğunu sorar. Kız, adamın normal görünüşlü biri olduğunu söyler.

Comment / Yorum:
Yönetmen Bong Joon – Ho, Güney Kore’nin ilk, çözülemeyen ve en çok konuşulan seri cinayetini sinemaya aktarır. 1986 – 1991 yılları arasında yaşanan gerçek bir seri cinayet olayına dayanan senaryo, uzun araştırma sürecinden dolayı 1 yılda yazılır. Bong Joon – Ho, Alan Moore’un “From Hell” isimli çizgi romanından da esinlenir. Bahsi geçen çizgi roman da 150’ye yakın hayat kadınını öldürdüğü düşünülen tarihin en ünlü seri katillerinden Jack The Ripper’ın hikayesine dayanmaktadır. Amerika’da 14.131 dolar hasılat elde edebilen film, Güney Kore’de ise tam 5.101.645 seyirciye ulaşmayı başarır.
Gerçek bir seri cinayet olayını suç, şiddet ve komediyle ustaca harmanlamayı başaran Salinui Chueok / Memories of Murder / Cinayet Günlüğü, Güney Kore sinemasının en seçkin örneklerinden biri. Film, Güney Kore’nin cinayetlerin işlendiği 1986 – 1991 yılları arasında yetersiz kaldığı yerlere ışık tutarak bu olayın aydınlanamamasında devletin de büyük rolü olduğuna cesurca işaret ediyor. Dedektif Park rolündeki Song Kan – Ho’nun muazzam performansı da filmin bir diğer dikkat çeken ve ıskalanmaması gereken tarafı.
Film, yönetmen Bong Joon – Ho’ya başta Uluslararası San Sebastian Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen”, “Fipresci”, “Gümüş Deniz Kabuğu” ve Uluslararası Tokyo Film Festivali’nde “Asya Film Ödülü” olmak üzere tam 14 ödül kazandırır.
Salinui Chueok, henüz izlememiş sinemaseverlerin izledikten sonra nasıl olmuşta bu filmi izlememişim diyeceği ve seri katil filmleri deyince de listelerde kendisine saygın bir yer edinecek bir yapım.


Imdb note: 8.1                               My note: 8.5

Hotel Chevalier (2007)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Wes Anderson

Screenplay / Senaryo:
Wes Anderson

Cast / Kadro:
Jason Schwartzman
Natalie Portman
Waris Ahluwalia
Michel Castejon

Subject / Konu:
Paris’te bir otel odasında Jack, telefonla yemek sipariş eder. Siparişin ardından telefonu çalar. Telefonun diğer ucunda Paris’e habersizce gelen kız arkadaşı vardır ve otele gelmek istemektedir. Jack, kız arkadaşına oda numarasını söyler. Kız arkadaşı yarım saat içinde otelde olacağını söyleyip telefonu kapatır.
Jack, odayı düzenler, küveti kız arkadaşı için hazırlar ve kıyafetlerini giyip beklemeye koyulur. Kendisini nasıl bulduğunu merak ettiği kız arkadaşı, odaya gelince önce eşyaları inceler. Sonra da dişlerini fırçalar.
Kız arkadaşı, Jack’e ne kadar süredir otelde kaldığını sorar. Jack, 1 aydan daha uzun bir süredir otelde kaldığını söyler. Kız arkadaşına ne kadar kalacağını soran Jack, ertesi sabah gideceğini öğrenir.
Jack’in sipariş ettiği yemekler gelir. Ancak uzun süredir birbirini görmeyen 2 sevgili, yemeğe geçmeden sevişmeye başlarlar. Birbirlerine başkalarıyla birlikte olup olmadıklarını sorarlar. İkisi de başka biriyle olmadığını söyler. Kız arkadaşının vücudundaki morluklar Jack’in dikkatini çeker. Sevişmek yerine balkona çıkıp Paris’in manzarasını seyrederler.

Comment / Yorum:
“The Darjeeling Limited / Küs Kardeşler Limited Şirketi” adlı filmin öncesinde Jack’in Paris’teki 1 gününe değinen Hotel Chevalier, Wes Anderson tarafından yazılıp yönetilir. Film, 2,5 gün gibi kısa bir sürede çekilir. Film, Natalie Portman’ın çıplak göründüğü ilk film olur.
Filmin The Darjeeling Limited’e pek katkısı olduğu söylenemez. Hotel Chevalier’i filmden bağımsız ele alıp bir kısa film olarak incelediğimizde ise pekte Wes Anderson’ın tarzı olmayan yani içinde mizahın hiç bulunmadığı salt bir drama karşımıza çıkıyor.
Hotel Chevalier, The Darjeeling Limited’in öncesine dair bir kısa film olmasına karşın bu kısa filmi izlememeniz ana hikayeye pek katkısı olmaması nedeniyle The Darjeeling Limited’i izlemekte herhangi bir noksanlığa neden olmayacaktır. Ancak filmin 13 dakikalık süresi de göz önüne alınınca izlenmesinde fayda var demek yanlış olmaz.


Imdb note: 7.1                               My note: 5.5

The Darjeeling Limited / Küs Kardeşler Limited Şirketi (2007)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Wes Anderson

Screenplay / Senaryo:
Wes Anderson
Roman Coppola
Jason Schwartzman

Cast / Kadro:
Owen Wilson
Adrien Brody
Jason Schwartzman
Amara Karan
Wallace Wolodarsky
Waris Ahluwalia
Irrfan Khan
Barbet Schroeder
                                                             Camilla Rutherford
                                                             Kumar Pallana
                                                             A. P. Singh
                                                             Dalpat Singh
                                                             Trudy Matthys
                                                             Margot Gödrös
                                                             Bill Murray
                                                             Anjelica Huston
                                                             Natalie Portman

Subject / Konu:
Aceleyle tren istasyonuna gelen adam kalkan treni Darjeeling Limited’e doğru koşar. Arkasından gelip kendisini geçen Peter trene yetişmeyi başarırken kendisi trene yetişemez.
Peter, kompartımanlardan birine girer. İlacını içtikten sonra karşısında uyumakta olan Jack’i uyandırır. Kafası sarılı şekildeki Francis’te kompartımana gelir. Böylece 3 kardeş, uzun süre sonra Francis’in organizasyonuyla bir araya gelmiş olur.
Francis yanında Brendan isimli asistanını da getirmiştir. Brendan yolculukları boyunca kendilerine planlama yapacaktır.
Jack, çok hoşlandığı trenin hostesi Rita’yla sevişir. Rita, kompartıman görevlisiyle seviştiği sırada Jack ise kardeşleriyle buluşmadan önce kendisini Paris’te ziyaret gelen kız arkadaşının mesajlarını kontrol eder.
Peter, boşanmayı düşündüğü karısı hamile olduğu için karışık duygular içerisindedir. Sürekli birşeyler araklamaktadır.
Sürekli birbirlerinden bir şeyler gizleyen kardeşler, trenden inip önce yerel pazarda alışveriş ederler. Sonra da tapınağa giderler. Gezilerinin ardından hareket eden trenlerine binerler.
Peter’in satın aldığı zehirli yılan, kutusundan kaçınca; yılanı yakalayan kompartıman görevlisi kompartımanlarının dışına çıkmalarını yasaklar.
Tren aniden durur. Trenin gece yanlış bir yerden dönüş yaptığı ve şu an nerede olduklarının bilinmediğini öğrenirler.
Francis, tavus kuşu tüyüyle ayin yapacakları sırada annelerinin peşine özel dedektif taktığını, annelerinin Himalayalar’da olduğunu öğrendiğini ve gizemli yolculuklarının sonunda yani 6 gün sonra orada olacaklarını açıklar. Annelerinin bir rahibe olduğunu ve onu geri dönmeye razı edebileceklerini söyler.
Peter’la Francis kavgaya tutuşunca Jack, suratlarına biber gazı sıkmak zorunda kalır. Ortalık karışınca kompartıman görevlisi, bu kez kendilerini trenden atar. Francis’in aşağıladığı Brendan, Francis’in annesinden gelen mektubu teslim ettikten sonra istifa eder. Mektupta anneleri, başka bir köyün işleriyle meşgul olduğunu ve baharda gelmelerini söylemektedir.
Yürüyerek yola koyulurlar. Derede boğulmak üzere olan 3 çocuğu kurtarabilmek için suya atlarlar. Çocuklardan biri kafasını kayalara çarparak ölür. Kurtardıkları çocukları ve ölen çocuğu köylerine götürürler. Köyde bir süre kaldıktan sonra otobüsle gitmeye hazırlanırlarken cenazeye davet edilirler.
Cenazede babalarının cenazelerini anımsarlar.
Babalarının cenazesine gitmeye hazırlanan 3 kardeş, önce babalarının tamirhanede kalmış arabasını almak isterler. Ancak araba tamir edilmediği için arabayı almadan gitmek zorunda kalırlar. Francis, annelerinin cenazeye gelmeyeceğini öğrenir.
Jack, kız arkadaşının kendisiyle İtalya’da buluşmak istediğini öğrenir.
Geceyi köyde geçirdikten sonra uçakla dönmek üzere havaalanına giderler. Ama son anda uçağa binmekten vazgeçerler. Gidip annelerini bulurlar. Peter, bir oğlu olacağını annesine müjdeler. Annelerine babalarının cenazesine niye gelmediğini sorarlar. Konuşmadan anlaşmaya çalışırlar. Sabah kalktıklarında annelerinin gittiğini ve arada sırada böyle kaybolup uzaklaştığını öğrenirler. Tepede tavus kuşu tüyüyle ayinlerini gerçekleştirdikten sonra yola koyulurlar. Çantalarını fırlatıp trene yetişirler.

Comment / Yorum:
Wes Anderson’ın Roman Coppola ve Jason Schwartzman’la yazdığı ve de yönettiği The Darjeeling Limited / Küs kardeşler Limited Şirketi, yönetmenin nevi şahsına münhasır sinemasının belirgin ve başarılı örneklerinden biri olur. Yaklaşık 17.500.000 dolara mal olan film, dünya genelinde 35.076.923 dolar hasılat elde eder.
Wes Anderson, Jean Renoir’in 1951 yapımı “The River / Rüya Gibi Geçti” adlı filminden ilham alarak The Darjeeling Limited’e imza atar. Anderson, film için orijinal şarkılar besteletmek yerine, kendisini çok etkilemiş olan ünlü Hintli yönetmen Satyajit Ray’in bazı filmlerinin müziklerini kullanmayı tercih eder. Ayrıca film, Satyajit Ray’a ithaf edilir.
Yönetmen daha önce de çalıştığı oyuncular Owen Wilson, Jason Schwartzman, Anjelica Huston ve Bill Murray gibi isimlerle bu filmde de çalışır.
The Darjeeling Limited, aile filmi ve yol filmi özellikleri taşımakla beraber Wes Anderson’ın alameti farikası kuvvetli mizahıyla da göz kamaştırıyor. Görsel ziyafet yaşatan Hindistan yolculuğu da cabası. The Darjeeling Limited, Wes Anderson’ı tanıyanları yanıltmayan yani beklediğinizi veren bir yapım. Yönetmene ve filme dair bilgisi olmayanları ise keyifli ve sürükleyici bir filmin beklediğini belirtmek gerek.


Imdb note: 7.1                               My note: 7.5

Mamma Mia! (2008)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Phyllida Lloyd

Screenplay / Senaryo:
Catherine Johnson

Cast / Kadro:
Meryl Streep
Pierce Brosnan
Colin Firth
Stellan Skarsgård
Julie Walters
Dominic Cooper
Amanda Seyfried
Christine Baranski
Nancy Baldwin
Heather Emmanuel
                                                              Colin Davis
                                                              Rachel Mcdowall
                                                              Ashley Lilley
                                                              Ricardo Montez
                                                              Mia Soteriou
                                                              Enzo Squillino Jr.
                                                              Philip Michael
                                                              Chris Jarvis
                                                              George Georgiou
                                                              Hemi Yeroham
                                                              Maria Lopiano
                                                              Juan Pablo Di Pace
                                                              Norma Atallah
                                                              Myra Mcfadyen
                                                              Leonie Hill
                                                              Jane Foufas
                                                              Nial Buggy
                                                              Aykut Hilmi


Subject / Konu:
Sophie, annesi Donna’nın günlüğünü okuyarak babası olma ihtimali olan Sam, Bill ve Harry‘ye sanki Donna kendilerini davet ediyormuş gibi davetiye göndererek Kalokari adasındaki düğününe davet eder. Kalokari’ye gitmek için yola çıkan ve birbirlerinden haberleri olmayan 3 adam, tesadüfen tanışırlar ve adaya birlikte giderler.
Donna, düğün için gelen eski arkadaşları Tanya ve Rosie ile ilgilenirken Sophie’de Sam, Bill ve Harry’yi gizlice keçi ağılına yerleştirir. Davetiyeleri annesine sürpriz yapmak için kendisinin gönderdiğini söyleyen Sophie, bu durumdan annesine bahsetmemeleri için 3 baba adayından söz alır. Ağıla geldiğinde birliktelik yaşadığı 3 erkeği karşısında bulan Donna, yaşadığı şaşkınlığın ardından hemen adadan gitmelerini ister. Sophie’nin ricasıyla adada kalan 3 adamda Sophie’nin babası olduklarını düşünmeye başlar.
Düğün günü yüzleşmeler yaşanır. Sophie, evlenmekten vazgeçer ve sevgilisi Sky’la dünyayı gezmeye karar verir. Sam, Donna’ya evlenme teklif eder. Donna teklifi kabul eder ve düğünleri yapılır.

Comment / Yorum:
Catherine Johnson’un yazdığı ve içinde sadece ABBA grubunun müziklerini kullandığı, ismini de grubun popüler şarkılarından biri olan Mamma Mia!’dan alan müzikal, sahnelendiği Broadway’de büyük ses getirir ve tüm zamanların en fazla hasılat elde eden müzikali olur. Müzikalin yönetmeni Phyllidia Lloyd, müzikalin sinema uyarlamasının da yönetmeni olur. Yaklaşık 52.000.000 dolara mal olan film, dünya genelinde 602.609.487 dolar hasılat elde ederek muazzam bir gişe başarısı yakalar.
Oyuncu kadrosu oluşturulurken Donna rolü için Michelle Pfeiffer ve Olivia Newton – John’un isimleri geçse de Meryl Streep’te karar kılınır. Sophie rolü için ise Mandy Moore, Amanda Bynes, Rachel Mcadams ve Emmy Rossum düşünülür. Rol nihayetinde Amanda Seyfried’a gider. Donna’nın eski sevgililerini ise Pierce Brosnan, Colin Firth ve Stellan Skarsgård oynar.
Filmin daha doğrusu müzikalin çok zayıf bir senaryosu var. ABBA şarkılarına ziyadesiyle yüklenilmiş. Bir şarkının bitip diğerinin başlaması ve bu süreçte hiçbir şey anlatılamaması, ardı ardına video klipler izliyormuşsunuz hissine sebep oluyor. Oyunculuk yeterliliği zaten tartışmaya açık olan Pierce Brosnan’dan bir de şarkı dinlemek ıstırap verici. Bu “performans”, “En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu” Altın Ahududu ödülüyle de taçlandırılmış durumda.
Her senenin potansiyel Oscar adayı, dev oyuncu Meryl Streep ise her zamanki gibi şahane. Meryl Streep, filmdeki performansıyla Altın Küre’de “Komedi ve Müzikal dalında En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne aday gösterilse de ödülü kazanamadı. Ayrıca film de Altın Küre’de “Komedi ve Müzikal dalında En İyi Film” ödülüne aday gösterilip ödülü kazanamadı.
Mamma Mia! yakaladığı büyük ticari başarıya karşın beklentileri pekte karşılayamayan bir yapım. Meryl Streep’in müzikal performansını görmek ve ABBA şarkıları dinlemek için izlenebilir.


Imdb note: 6.3                               My note: 4.5

Everybody's Fine / Herkesin Keyfi Yerinde (2009)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Kirk Jones

Screenplay / Senaryo:
Kirk Jones

Cast / Kadro:
Robert Deniro
Drew Barrymore
Kate Beckinsale
Sam Rockwell
Melissa Leo
Lucian Maisel
Damian Young
James Frain
Katherine Moennig
James Murtaugh
                                                             Brendan Sexton III
                                                             Kene Holliday
                                                             Lily Sheen
                                                             Chandler Frantz
                                                             Mackenzie Milone
                                                             Seamus Davey – Fitzpatrick
                                                             Austin Lysy
                                                             Ej Carroll
                                                             Lou Carbonneau
                                                             Mandell Butler
                                                             Caroline Clay
                                                             Katy Grenfell
                                                             Lynn Cohen
                                                             Jayne Houdyshell

Subject / Konu:
Yeni emekli olan Frank, bahçe işleriyle uğraştıktan sonra hafta sonu çeşitli yerlerden kendisini ziyarete gelecek çocuklarını ağırlamak için alışverişe çıkar. Çocukları teker teker arayıp ya da telesekretere mesaj bırakıp gelemeyeceklerini söyleyince karısının cenazesinden beri göremediği çocuklarını görme şansı bir başka bahara kalır.
Muayene olan Frank, yıllarca pvc kaplama işinde çalıştığından akciğerlerinin durumu kötüdür. Bu yüzden doktoru uçmasına ve ülkenin diğer ucuna yolculuk etmesine karşı çıkar. Ancak çocuklarını ziyaret etmek isteyen Frank, otobüs ve tren yolculukları yaparak tek tek çocuklarını görmeye karar verir ve yola çıkar.
İlk olarak ressam olan oğlu David’i görmek için New York’a gider. David’i evde bulamayınca geceyi bir lokantada geçirir. Tekrar David’in evine gider. Ama David yine eve yoktur. Frank bunun üzerine önceden hazırladığı mektubu kapının altından evin içine atar ve yolculuğuna kaldığı yerden devam eder.
Frank’in David’e ulaşamama nedeni David’in Meksika’da tutuklanmış olmasıdır. Çocukları bu haberi kendisine vermemiştir.
Otobüs yolculuğunun ardından Chicago’ya varan Frank, kızı Amy’nin evine gider. Kendisini torunu Jack karşılar. Geceyi Amy, damadı Jeff ve Jack’le geçiren Frank, Amy’nin meşgul bir hafta geçireceklerini söylemesi üzerine yolculuğuna devam etmeye karar verir. Jeff’in evde kalmadığını farkına varır. Amy’nin reklam ajansında birkaç saat geçirdikten sonra Amy’ye yazdığı mektubu verir ve Denver’a Robert‘ı görmek üzere yola çıkar.
Denver’a varan Frank, provalar esnasında konser salonuna gider. Bir orkestra şefi olduğunu sandığı Robert’ın aslında orkestrada perküsyon çaldığını görür. Robert, ertesi gün Avrupa’ya gideceğini söyleyip birlikte zaman geçirmek isteyen Frank’i başından savar. Frank gitmeden Robert’ın perküsyonuna kendisi için yazdığı mektubu bırakır. Konser salonunda Robert’la vedalaşan Frank, yolculuğuna devam eder.
Frank, dansçılık yapan kızı Rosie’yi görmek üzere Las Vegas’a doğru yola çıkar. Saat farkından dolayı otobüsünü kaçırınca bir kamyona atlar ve gece trenine binmek için tren istasyonuna gider. Para verdiği bir serseri cüzdanını almaya kalkışır. Frank cüzdanını kaptırmaz ama serseri yere düşen ilaçlarını parçalar. İlaç kırıntılarını toplayan Frank, Las Vegas’a varır. Rosie kendisini bir limuzinle karşılar ve oldukça konforlu olan evine götürür. Ancak Frank şans eseri, evin aslında Rosie’ye ait olmadığını, komşusunun getirdiği bebeğin de aslında Rosie’nin bebeği olduğunu farkına varır. Ertesi gün eve geri dönmeye karar verir. İlaçları da olmadığından hiç tercih etmediği uçakla yolculuk yapmaya karar verir. Kendisini havaalanına kadar getiren Rosie’ye de yazdığı mektubu verir ve uçağa biner.
Amy, Robert ve Rosie, David’in durumunu Frank’ten gizlemeye devam eder. Meksika’ya giden Amy, David’in uyuşturucu satın alırken yakalandığını, telaşla bütün uyuşturucuyu yuttuğunu ve hastanede olduğunu öğrenir.
Frank, uçakta fenalaşır. Hastane odasında gözlerini açtığında Amy’yi karşısında bulur. Çok geçmeden Robert ve Rosie’de içeriye gelirler. Frank, bir kalp krizi geçirmiştir. Çocuklarına her şeyin farkında olduğunu söyler ve David’e ne olduğunu anlatmalarını ister. Çocukları bunun üzerine David’in Meksika’da yüksek dozda uyuşturucu kullanımından öldüğünü söylemek zorunda kalır.
Karısının mezarına giden Frank, çocuklarının tatillerde kendisini ziyaret etmeye söz verdiğini söyler. New York’a vitrinde gördüğü David’in tablosunu satın almak için tekrar gider. Ama tablonun satıldığını öğrenir. Galerideki kız Frank’in David’in babası olduğunu anlayınca depoyu araştırır ve David’in başka bir tablosunu bulur. David’in bu tablosunda resmettiği babasının pvc kapladığı, telefon direkleri arasındaki kablolardır.
Frank, yılbaşı için alışveriş yapar. Tüm ailesi evine gelir. Frank, misafirlerine hindi pişirir.

Comment / Yorum:
Giuseppe Tornatore’nin 1990 yapımı “Stanno Tutti Bene / Herkesin Keyfi Yerinde” filminin yeniden çevrimi olan Everybody’s Fine / Herkesin Keyfi Yerinde, Kirk Jones tarafından yazılıp yönetilir. Yaklaşık 21.000.000 dolara mal olan film Amerika genelinde 8.855.646 dolar hasılat elde eder ve gişede başarısız olur.
Orijinal filmde Marcello Mastroianni’nin canlandırdığı baba karakterini Robert Deniro canlandırır ve başarılı bir performans sergiler. Robert rolü için oyuncu seçmelerine katılan Bradley Cooper, rolü Sam Rockwell’e kaptırır. Oyuncu kadrosunda Drew Barrymore ve Kate Beckinsale gibi Hollywood’un popüler aktristleri de yer alır.
Bir babanın çocuklarının durumlarını görebilmek için yaptığı yolculuğu konu alan Everybody’s Fine, duygusal bir yapım. Tür olarak “aile filmi” kategorisinde gösterilebilir. Ayrıca arka planda kalmasına rağmen “yol filmi” özellikleri de taşımakta.
Everybody’s Fine, son yıllarda bir hayli projde yer aldığı için seçicilik konusunda hatalar yapan ve bazı başarısız yapımlarda rol alan Robert Deniro’nun başarılı seçimlerinden biri. Film, her ne kadar gişede başarısız olmuş olsa da başta Robert Deniro’nun performansı olmak üzere çoğu yönüyle iyi olarak değerlendirilebilecek bir yapım.


Imdb note: 7.1                               My note: 7.5

Frances Ha (2012)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Noah Baumbach

Screenplay / Senaryo:
Noah Baumbach
Greta Gerwig

Cast / Kadro:
Greta Gerwig
Mickey Sumner
Charlotte D’Amboise
Cindy Katz
Adam Driver
Maya Kazan
Hannah Dunne
Justine Lupe
Michael Esper
                                                               Britta Phillips
                                                               Grace Gummer
                                                               Juliet Rylance
                                                               Josh Hamilton
                                                               Dean Wareham
                                                               Patrick Heusinger
                                                               Michael Zegen
                                                               Christine Gerwig
                                                               Gordon Gerwig

Subject / Konu:
Frances, ev arkadaşı Sophie’yi bırakamayacağını söyleyerek ilişkisinin düzgün gitmediği erkek arkadaşının birlikte yaşama teklifini reddedince ayrılık kararı alırlar.
Ev arkadaşı Sophie, Lisa ile bulduğu eve taşınmaya karar verince Frances, kendisini tek başına kalmış bulur.
Lev’le akşam yemeği yiyen Frances, Lev’in evine gider ve ev arkadaşı Benji’yle tanışır. Frances, Lev ve Benji’yle birlikte yaşamaya başlar.
Bir dansçı olan Frances herşey iyi gibi görünürken önce Noel programından çıkartıldığını, sonra da Sophie’nin erkek arkadaşıyla Gallapagos’a gideceğini öğrenir.
Bir süre Sacremento’da ailesinin yanında kalan Frances, şehre geri döndüğünde Rachel’in yanında kalmaya başlar. Aynı zamanda Rachel’in çalıştığı şirkette stajyer olur. Birlikte gittikleri bir arkadaş toplantısında Paris’te evi olan bir çiftle tanışır. Onların boştaki evlerinde birkaç günlüğüne kalabilmek için Paris’e gider. Erkek arkadaşıyla Japonya’ya taşınacak olan Sophie, Frances’ı arayıp vedalaşır. Sophie evlerinde kalabileceğini söyler. Ancak Frances bu teklifi kabul etmez.
Paris’ten döndüğünde eskiden dans ettiği yerden sekreterlik teklifi alır. Ama teklifi kabul etmez. İşleri kötü gitmeye devam eden Frances, yurtta yaşamaya ve garsonluk yapmaya başlar. Garsonluk yaptığı bir müzayedede bir cenaze için New York’a gelen Sophie ve erkek arkadaşına rastlar. Nişanlanacaklarını öğrendiği Sophie ve erkek arakdaşının arası iyi görünmemektedir. Geceyarısı Sophie, sarhoş halde Frances’in yurduna gelir. Geceyi Frances’in odasında geçiren Sophie Tokyo’da çok mutsuz olduğunu ve düşük yaptığını anlatır.
İşleri tekrar yoluna giren Frances, önce sekreterlik sonra da koreograflık yapmaya başlar. Kendi evine taşır. Posta kutusuna isminin yazdığı kağıdı yerleştirirken soyadı sığmadığı için kağıdı kıvırır ve posta kutusunda Frances Ha yazar.

Comment / Yorum:
Noah Baumbach, senaryosunu filmin başrolünü de oynayan Greta Gerwig’le yazdığı Frances Ha’yı aynı zamanda yönetir. Siyah – beyaz çekilen film, ülkemizde “Sanat filmi” ya da “Festival filmi” olarak tanımlanan gişe kaygısı güdülmeden yapılan filmlerden. Filmin Amerika genelindeki hasılatı 4.054.004 dolar.
Hem kısa süresi, hem de herhangi bir mesaj verme kaygısı olmadığından yormadan akıp gitmesiyle seyri oldukça rahat olan Frances Ha’yı komedinin ağırlıkta olduğu bir drama olarak nitelendirmek mümkün. Sakar ve işleri rast gitmeyen bir karakter olan Frances’i başarıyla canlandıran Greta Gerwig, filmin en öne çıkan ismi. Greta Gerwig’in filmdeki anne ve babasını, gerçek hayattaki anne ve babası canlandırmış.
Frances Ha, nasıl başlayıp nasıl bittiğini farkına varamayacağınız, akıcı ve sempatik bir yapım. Başka deyişle bir “Kendini iyi hisset” filmi.


Imdb note: 7.6                               My note: 7

Io e Te / Me and You / Ben ve Sen (2012)

$
0
0
Director / Yönetmen:
Bernardo Bertolucci

Screenplay / Senaryo:
Niccolò Ammaniti
Umberto Contarello
Francesca Marciano
Bernardo Bertolucci

Novel / Kitap:
Niccolò Ammaniti

Cast / Kadro:
Jacopo Olmo Antinori
Tea Falco
Sonia Bergamasco
Veronica Lazar
                                                               Pippo Delbono
                                                               Tommaso Ragno
                                                               Carlo Cozzani
                                                               Alessandra Vanzi
                                                               Francesca De Martini
                                                               Michalengelo Ciminale
                                                               Pietro Panella
                                                               Rodolfo Corsato
                                                               John Paul Rossi
                                                               Dilan Modustus Herat
                                                               Gustava Cicolani
                                                               Antonio Etzi

Subject / Konu:
Tuhaf bir ergen olan Lorenzo, okulca gidilecek 1 haftalık kayak gezisi için teslim etmesi gereken parayı cebine atar. Büyükannesini ziyaret edip vedalaşan ve 1 haftalık erzak satın alan Lorenzo, annesini geziye gidiyormuş gibi kandırır. Gizlice binalarının bodrum katındaki depo olarak kullanılan daireye gider. Eşyalarını düzenli bir şekilde yerleştirdikten sonra yanında getirdiği karınca çiftliğindeki karıncalarla ilgilenir.
Hırsızlık yaptığı için Lorenzo’nun annesi tarafından eşyaları depoya konan Lorenzo’nun üvey kız kardeşi Olivia, depoya gelir ve Lorenzo’yla karşılaşır. Olivia eşyalarına bakıp gitse de; gece kalacak yeri olmadığı için depoya geri döner.
Olivia, Lorenzo’yu arayan annesiyle sanki Lorenzo’nun öğretmeniymiş gibi konuşup Lorenzo’ya yalanında yardımcı olur. Bu iyiliğin karşılığında da depoda kalacağını söyler. Fenalaşan Olivia, Lorenzo’ya bir uyuşturucu bağımlısı olduğunu anlatır. Arınmaya çalışan Olivia krizler geçirir.
Lorenzo, Olivia için büyükannesinin yanına gidip uyku ilaçlarından lmak zorunda kalır.
Lorenzo depoya döndüğünde Olivia’nın Ferdinando adındaki orta yaşlı bir adamı depoya aldığını görür. Olivia’yı götürmek isteyen adam, Olivia kalmak isteyince para bırakır ve gider.
Uykudan uyanıp kendisini iyi hisseden Olivia birşeyler yemek ister. Yemekleri kalmadığı için gizlice Lorenzo’nun evine girip yiyecek ve içecek alırlar.
Bir hafta bittiğinde Lorenzo ve Olivia, birbirlerini tanıyan ve seven 2 kişi olarak depodan ayrılırlar.

Comment / Yorum:
Bernardo Bertolucci, 2003 yapımı “The Dreamers / Düşler, Tutkular ve Suçlar” filminden tam 9 yıl sonra tekrar yönetmenlik koltuğuna oturur. Niccolò Ammaniti’nin kitabından sinemaya uyarlanan Io e Te / Ben ve Sen’in senaryo yazımına yazarın kendisi ve Bernardo Bertolucci’de dahil olur.
Io e Te, 14 yaşındaki Lorenzo ve kendisinden birkaç yaş büyük üvey ablası Olivia üzerine kurulu bir gençlik filmi. Filmin büyük bölümü kapalı mekanda geçiyor. Film müzikleri arasında Red Hot Chili Peppers, Muse, The Cure ve David Bowie gibi dev isimlerin şarkıları yer almakta.
Io e Te, süre itibariyle pek uzun olmayan ve sıkılmadan seyredilebilecek bir yapım. Ama filmi minimal bir film olarak değerlendirmek ve Bertolucci’nin büyük yapımlarıyla kıyaslamamak daha yerinde olacaktır.


Imdb note: 6.5                               My note: 7
Viewing all 357 articles
Browse latest View live